Güneş Gelibolu üzerine yeni doğduğu sırada Ballaratlı asker düşman hattının gerisinde kanlar içinde yatıyormuş. AIF -Avustralya Kraliyet Güçleri- 14. Taburdaki 888 numaralı onbaşının biri sol uyluğunda diğeri sağ önkolunda olmak üzere vücudunda iki kocaman delik açılmış. Yattığı yerden toprağın yavaş yavaş kanını emdiğini hissediyor yaralarına isyan edercesine çırpınıyormuş. Buralara kadar bu hallere düşmek için geldiğini düşünüp hikâyenin aslında düşündüğü gibi sona ermeyeceğini anlamış.
O ve diğer bir düzine Viktoryalı tümenlerinden ayrılıp Gelibolu'nun en yüksek noktası olan Tepe 971 -Kocaçimentepe- yakınlarında savaşmaya terk edilmişlerdi. Vadilerden ve bayırlardan geçerek düşman hattına doğru ilerlerken çatışmaya devam etmişler. Çılgınlar gibi hareket ediyorlarmış. İki gün boyunca hiç uyumamışlar.
Sayıca üstünmüşler. Düşmanın cephane kasalarıyla alelacele hazırlanan bir barikatın arkasında toplanıp ilerideki bir bayıra ve karşı tarafın korunmasız bırakılan sol kanatlarına geri ateş açmışlar. Bir kayanın ya da çalılıkların arkasından birer birer yuvarlanarak düşen Türkler dikkate alınırsa iyi gidiyorlarmış. Lee Enfield'lerinin namluları art arda edilen ateşler yüzünden ısınmış. Fakat cephaneleri azmış ve her geçen zaman sonunda onlara daha fazla mermi geri dönüyormuş. Sonra birden patlayan bir makineli tüfeğin ateşi barikatları yıkıp tüfek kundaklarını paramparça etmiş ve fırtına hızıyla insanları buğday sapı keser gibi keserek devirmiş. Viktoryalılardan ikisi dışında herkes ölü veya yaralı bir şekilde yerde yatıyormuş.
Yaralı teğmen hiç istememesine rağmen teslim olmaya karar vermiş; ancak silahını fırlattıktan kısa bir süre sonra tekrar vurulmuş. Türkler son darbelerini de yapmak üzere meydana çıkmışlar sonra da tarifi imkânsız bir barbarlık sergileyerek düşmanlarını yok etmek üzere işe koyulmuşlar. Genç bir asker ölümüne süngülenmiş bir diğeri de acımasızca kocaman bir kaya parçasıyla ezilmiş. Diğerlerinin de üniformalarını ve çizmelerini çıkartarak onlara tüfek dipçikleriyle ölesiye vurmuşlar.