Son otuz yıldır başörtüsü üzerinde yoğun bir tartışma var. Kamusal alan yasakları bu tartışmayı besleyen temel etkenlerin başında geliyor. Nazife Şişman neden böyle yoğun bir tartışma yaşandığını analiz ettiği kitabında"başörtüsü sadece başörtüsü değildir" diyor ve şöyle bir tespit yapıyor: Modernleşme sürecimize içkin ezeli sorunlarımızı başörtüsü üzerinden tartışıyoruz.Türk ulusal kimliğinin bütün problemli alanlarını küreselleşmenin beraberinde getirdiği kültür/kimlik çatışmalarını din ve laiklik arasındaki ilişkiyi demokratik vatandaşlığı özgürlüğü AB'ye girişi sınıfsal çatışmaları devlet kurumları arasındaki ilişkiyi postmodern dönemin hayat tarzı farklılaşmalarını da bu vesileyle örtü üzerinden tartışmış oluyoruz.
Fransa'da da pek çok kritik konu l'affaire du foulard(başörtüsü meselesi) üzerinden gündeme geliyor. Irkçılık yabancı düşmanlığı gibi Avrupa'nın eski hastalıkları hep bu zeminde kendisini gösteriyor. Laiklik cumhuriyetçi eşitlikçilik ve demokratik vatandaşlık geleneğinin nasıl muhafaza edileceği de; Müslüman ülkelerden göç edenlerin Fransız topraklarında doğmuş üçüncü kuşak çocuklarının varlığı ile ortaya çıkan çokkültürlülük baskısına nasıl mukavemet edileceği de başörtüsü üzerinden tartışılıyor. Yani milli kimliklerin küreselleşme ve çokkültürlülük çağında karşılaştığı hemen bütün çelişkiler bu özel olayda görünür oluyor.
Çünkü başörtüsü kimliklerin belirlendiği sınırların çizildiği satıhta bir anlam taşıyıcı. Adeta sınırsız dünyanın yeni sınırı. Müslüman kadınlar örtüleriyle sınırsız özgürlüğün tecessüm ettiği bedene sınır çiziyorlar seküler kamusallığın içinde dini bir alanın sınırını tahkim ediyorlar. Bazı sınırları çizerken başka bazı sınırları ihlal ediyorlar; laikliğin sınırlarını seküler kamusallığın sınırlarını zorluyorlar.
Nazife Şişman Türkiye için de Müslümanların yaşadığı Avrupa ülkeleri için de genel bir tespit yapıyor. Ama tespit genel olsa da çözümün yerel olması gerektiğinin altını çiziyor. Çünkü diyor:
-Türkiye'deki "türban sorunu" bir göçmen sorunu değildir. Başını örten kadınlar ülkelerine dönmek üzere sadece belirli bir süre için gelmiş başka bir ülkenin vatandaşları değildir. Türkiyedeki "türban sorunu" bir sömürge geçmiş sorunu da değildir. Fransa'da ya da İngiltere'de olduğu gibi başörtülü kadınlar Türkiye'nin eski sömürgelerinden gelmiş de değildirler.
-Türkiye laikliği ne Fransa gibi ne de İngiltere gibi tecrübe etmiştir. Tarihimizdeki din-devlet ilişkisi Avrupa'daki kilise-devlet ilişkisi gibi değildir çünkü. Kısacası Türkiye'nin tarihi sosyal ve kültürel özellikleri söz konusu ülkelerden tamamen farklıdır. Bu nedenle doğrudan tercüme çözümlerle düğüm atmayı bıraktığımızda kendi siyasal tarihi ve dini dinamiklerimiz çerçevesinde başörtüsü bir "sorun" olmaktan çıkacaktır.
Ve buradan umuda bir kapı aralıyor: Türkiye'de başörtüsünün tartışıldığı vasatın gündelik siyasi kavga dilinin ve akademik körlüklerin ötesine geçmesi sağlanabilirse sadece başörtüsü meselesinin çözümüne yönelik bir adım atmış olmayacağız bunun yanı sıra çağdaş pek çok problemimizi de daha açık ve elverişli bir satıhta tartışıyor olacağız.