Ölümcül Hastalık Umutsuzluk felsefe tarihinin en önemli yapıtlarından biri. Kierkegaard'ın tüm yaşamı boyunca sorguladığı konuları özetleyerek bunları çözümlemeye çalıştığı bir yapıt. Kierkegaard bu yapıtında tüm yaşamımıza eşlik eden var oluşumuzun gizemini yansıtan umutsuzluk duygusu tüm yönleriyle ortaya koymakta ve bu duygunun anlamı sorgulamaktadır.
Varoluşan özü "sonsuzluk" özlemiyle yanan insanın " sonluluk çırpınışıdır. Kierkegaard Ölümcül Hastalık Umutsuzluk'ta bu öze dokunuyor ve Unamuno Heidegger Jaspers Marcel Sartre ve diğer varoluşcularda somutlaşan felsefi düşünce akımı başlatan düğmeye basıyor.
Kierkegaard'a göre umutsuzluk ölümcül hastalıktır umutsuzluk günahtır ve umutsuzluk evrenseldir. Bu günah bu ölümcül hastalık benlik ve ruh'un tüm ilişkilerinin de çerçevesini oluşturur. Çünkü nasıl umutsuzluk benliğin hastalığıysa ölümsüzlük de ruhun hastalığı dolayısıyla umutsuzluğudur. O halde insan bu olumsuzluktan çıkmak zorundadır. Bu çıkış sonluluktan sonsuzluğa geçişle gerçekleşebilir. Bu geçişi hangi benlik gerçekleştirir? Sürüsü karşısında çobanın benliği ana baba karşısında bireyin benliği değil; Tanrı karşısında bireyin benliği değil; Tanrı karşısında insanın benliği başarabilir bunu. Daha açık bir deyişle olumsuzluktan kurtulmak benliğe yabancılaşma anlamına gelen umutsuzluktan kaçınmak bireyin yaratıcısıyla karşı karşıya gelme cesaretini göstermesiyle mümkündür. Kierkegaard bu cesur eylemi İman olarak tanımlıyor. "İman benliğin kendine dönerken kendisi olamk isterken kendi saydamlığı içinden onu ortaya koyan gücün içine atlamasıdır."
Kierkgaard insanın manevi dünyasıyla ilgilenerek yaşadığı çöküşleri hiçbir bilimin irdeleyemeyeceği bir derinlikte ele almış aynı zamanda umutsuzluğu reddetmenin umutsuz olmadığını söylemenin de umutsuzluk olduğunu belirttiği durumu göstermiştir. Ne yazık ki her şeyin maddeleştiği bir dünyada yaşayan günümüz insanı farkında olmadan Kierkegaard'ın yüz elli yıl önce mükemmel bir biçimde betimlediği umutsuzluğun içinde çırpınmaktadır.