Vladimir İvanoviç Markovin'in dolmenler üzerine pek çok çalışmasından sadece biri olan bu eser yazarın Türkçeye kazandırılan ilk çalışmasıdır. Ömrünün tamamını Kafkasya arkeolojisine ve bunun önemli bir bölümünü de dolmenleri araştırmaya vakfeden Markovin'in elinizdeki eseri önceki çalışmalarının geliştirilmiş bir özeti olma özelliğini taşımaktadır. Bu çalışmada bir arkeologun gözlerinin ilk olarak arayacağı her şeyi; dipnotlar kaynakça çizimler levhalar fotoğraflar tablolar grafikler ve haritalar gibi her normu olabildiğince azaltan Markovin Kafkasya dolmenlerini bizlere çok farklı bir üslupla anlatıyor. Dolmenlerin araştırılmasının tarihçesinden dolmen insanlarının günlük yaşantılarına kazılarda bulunan malzemenin tanıtılmasından köken tartışmalarına kadar pek çok konuya değinen Markovin bu kısa eseri içine çok daha farklı veriler sıkıştırmış: Kitabın farklı yerlerine arkeoloji macerasının nasıl başladığını kazılarda çektiği zorlukları sosyal bilimler üzerine görüşlerini hatta katıldığı sempozyumlara ait anılarını serpiştiren yazar didaktik bir bilimsel yayın yerine bir 'popüler bilim' kitabı yazmayı tercih etmiştir. Markovin rasyonel bir arkeolog olduğu kadar romantik bir ressam ve tutkulu bir 'dağlıdır'. Bu tarz kitabın her yerine yayılmaktadır ve dikkatli okur yazarın bazı anıtları veya buluntuları anlatırken geçmiş zamandan şimdiki zamana kaydığını kendi kendine düşündüğünü sorular sorduğunu ve asıl amacının bizimle sohbet etmek olduğunu hemen fark edecektir.
Markovin'in 1985 yılında yazdığı bu eserin üzerinden epey zaman geçti. Kitabın yazıldığı tarih Türkiye'de de dolmen araştırmalarının yoğunlaşmaya başladığı yıllardır. Trakya Lalapaşa'daki dolmenleri Kafkas dolmenleri ile karşılaştıran ve birbirlerine tipolojik yakınlıklarını vurgulayan yazarın bu eserinden sonra da Trakya'da pek çok dolmen tespit edilmiş dahası bu dolmenlerin tarihlendirilmeleriyle ilgili yeni verilere ulaşılmıştır. Markovin o tarihte henüz ortaya çıkmamış olan Kars dolmenleri ve diğer Doğu ve Güneydoğu Anadolu dolmenlerinden de doğal olarak bahsetmemektedir. Markovin'in özellikle tarihlendirmeler ve kronolojik gelişim üzerine önerileri konunun uzmanları tarafından uzun uzadıya tartışılacak nitelikte. Ancak elindeki arkeolojik malzeme ve analiz sonuçlarına dayanarak yaptığı tarihlendirmeler de kolay kolay göz ardı edilemeyecek kanıtlardır. Yazarın Kafkas dolmenlerin kökeni yayılımı kronolojik gelişimi ve tarihlendirilmesi üzerine önerilerinin elbette yeni veriler ışığında tekrar değerlendirilmesi gereklidir ve aslında kitabın yazılma amacı da tamamen budur. Markovin de eserinde bu konuyu vurgulamakta henüz dolmenler üzerine bildiklerimizin bilmediklerimizle karşılaştırılamayacak kadar az olduğunu sıkça tekrarlamaktadır.
Yazarın bu kitabı kaleme alırken bir başka amacının daha olduğunu anlıyoruz: Akademisyenler dışındaki çevrenin de dolmenleri tanıması insanların bu eşsiz eserlere ilgisinin artması resmi ve gayrı resmi bir bilinç oluşması ve gittikçe daha az rastlanan bu anıtların tahrip edilerek yok olmasının önüne geçilmesi. Yazarın bu amacına uygun olarak Türkiye'de de gittikçe artan sayıda tespit edilen bu eserlere dair kısa bir Türkçe kaynakçayı ilgilileri için burada sunuyoruz. Anfimov'un da girişte dediği gibi "vatanının uzak geçmişi ile ilgilenen herkese yararlı olacağını umarız".