Ey Sevgili;
Sana olan aşkım; duvak heyecanıyla gönüllerdeki sahralara su taşıyan taze gelin telaşıydı... Destanların ağıtı hastanın sabahı beklentisiydi matemli limanlarda... Kurşunların adrese ve İsmail'in hançere teslimiyetiydi kızıl şafaklarda... Akşam yüzlü inci kapılarda yırtılan gömlekteki aşktı bu. Acılarla çizilmiş beyaz ve şeffaf. Ve bir bakışın endamlı masumiyetiyle geceye gizlenen nefes olup çıplak tene değen dokunuşuydu. Besteleri solan rıhtımlarda... Hüznüne ağlayan bir mendile gözyaşları düşüren ahşap çerçeveleri dualardı. Yaldızlı ağızlarda. Ateş döşekteki ağır gölgenin ve alev yorgandaki üryan gururun imtihanıydı. Sana akan kötürüm yollardaki sabır bohçasıydı uzun karanlıklara inat. Gümüş bardaklardan kandillere dökülen serin bir buseydi bu aşk mehtabın eşiğinde... Gemileri yakacak kadar onurlu güzel bir şeydi seni solumak bu aşkı yaşamak... Umudun Mavisine asılan tarçın kokusu gibi V harfli duruşuyla her yağmur sonrası bölüşülendi. Gecenin aralanan perdelerinde kan yoğunluk gibi şafağı bekleyen ve dayanılmaz cazibeni arzuların eşiğine taşıyan zemheri vaktiydi sanki. Sevgiliye adanan kirpiklerdeki devran gibi güneş buran kıyılarda bir dal dudağı kırıklığını teselli eden kadife dalgalardı. Ufuklara bakmak yürek ister ancak umudu militan kabzasında büyütülenler bakabilir. Aşk için ölümün soğuk rüzgârında kamaşıyorsa eğer gözlerin yüzünü çevir ateşe ve ada onları sonbahar soluğu uçurumlara...