Bilinmeyen ve çoğul yalnızlıkların esiri olan insanların siyahlığıydı binlerce damla...
Mahkûmu olduğu acımasız kırıkların gökyüzünü ağlattığı o damlalar...
Gece yarısı yastığın kenarındaki o masum ıslaklıklar...
Dalıp gitmelerin vermiş olduğu imkânsızlıkların süzülüp gitmesi yıllarından ve sahip çıkamamak dünlere...
Yarınlara dair ne varsa akıtmak dünlerde...
Gözlerin ıssızlığı ve o sessizlikte bulamamak yarınları...
Kaybolan güvenini perçinleyen kirpikler bir tek arasından geçirmiş yalnızlığı ve akıtmış damla damla o anıtlara...
Ağıtlar yakmış o uğurda duyulmamış fakat yüreklere parmaklıklar inşa etmiş o acılarla...
Sonra yeni bir umutla yıkamak istemiş her adımı yeni bir hayalle süslemek o yarınları...
Sıvamak istemiş damlaların o akıp gittiği yoldaki acıları...
Her acı diğer acıda bütünleşmiş... Kimse bulamamış damlaların yuva yaptığı o karanlıkları...