Tren seyahati gibi bu. Kompartıman penceresinden biteviye değişen panoramayı izlemek istaasyonlarda ise sadece indi - bindi. Karşı koltukta hep yenilenen yüzler ne kasabanın şirin istasyon binası penceresinden gülümseyen çilekeş istasyon şefinin ceren gözlü kızına sevdalanıp orada kalmaca ne de bir kentin neon ışıklarına pervaneler misali yakalanıp o kente demir atmaca. Tren gittikçe hiç inmemek cepte sonsuza kesilmiş bir bilet. Hayatı böyle yaşayınca mı oldu acep bu işler?