Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'nin SUÇ VE CEZA'sı belki de bugüne kadar yazılmış en özgün cinayet romanı. Üstelik bu türün ilk örneklerinden biri. Yalnızca yapabildiğini kanıtlamak için yaşlı pinti bir tefeciyi acımasızca öldüren meteliksiz öğrenci Raskolnikov'un sıcaktan kavrulan Petersburg'un dayanılmayacak kadar sıkıntılı yazında geçen hikâyesi.
Dostoyevski'nin bu romanı çoğu zaman kendine özgü bir deliliğin ve bireysel kefaret ödemenin öyküsü olarak yorumlanır. Ama böylesi bir okuma itkiden tamamen yoksun bir cinayetin işlevsiz toplumsal bağlamını görmezden gelmek demektir. İnanılmaz ölçüdeki zenginlikle aşırı yoksulluk arasında Raskolnikov'un baltası kadar keskin bir ayrımın olduğu dünyada deliliğin konumunu kim belirleyebilir? St. Petersburg sokaklarını arşınlayan dinci fanatiklerle toplumca "istenmeyenler"in içinde olduğu bir tımarhane haline gelmiş toplumun portresidir bu; Çar'ın bürokrat güruhunun kapalı kapılar ardında rüşvete yolsuzluğa battığı; sıradan halkınsa kimsenin umurunda olmadığı bir toplumun portresi.
Ve biz ailesine ve arkadaşlarına yabancılaşmış yozlaşmış toplumdan "makasla kesilip çıkarılmışçasına" kopmuş daha sonra polisle kedi-fare oyunu karabasanına dönüşecek olan bir "Büyük Düşünce'nin acısını çeken dışlanmış entelektüel bir katilin çılgın zihnine ve dünyasına gireriz.
"Gaz-Putin" kuşağının grotesk insanlarıyla dolu modern St. Petersburg'a David Zane Mairowitz tarafından cesurca ve canlı bir anlatımla uyarlanan ressam Alain Korkos tarafından çizilen bu tersine kurgulu katil-kim polisiyesi; kendisinden hiç kuşkulanılmayan katilin kendini ihbar etmesiyle sona erer. Ama ruhu selamete erebilecek midir?