Rütbe ve birlik adları on üç yüzyıllık yazılı Türk dili tarihine göre bir bakıma çok yeni bir bakıma da çok eskiydi. Yeni olanlar da aslında çok eski askeri geleneğin yeniden gün yüzüne çıkan parçalarıydı. Bu terimlerin bir bölümünün sistemli olarak kullanılışı yüz elli yılı geçmiş bir bölümü canlandırılmış bir bölümü de yeniden üretilmiştir. Ancak yeni rütbe ve birlik adlarının tamamı eskileri gibi yüzyıllardır kullanılıyorcasına Silahlı Kuvvetlerin ve halkın diline nüfuz etmiş benimsenmişti. Mevcut yayınlar aracılığıyla rütbe ve birlik adlarının uygulanmaya konulduğu 1935'ten itibaren hemen kabul gördüğü anlaşılıyordu. Böylesi bir içselleştirmenin sırrı bu terimleri üretenlerin binlerce yıllık birikimin ürünü olan ve belki izleri bilinçaltında yer alan unutulmuş dil malzemelerini canlandırarak Türk dilinin hizmetine vermelerindeydi. Yeni sözcüklerin kitlelerce kabul görmesinde nesillerden nesile aktarılan kolektif bilinçaltının önemli rol oynadığını biliyoruz. Zaten dilin kendisi en eski bilinmeyen zamanlardan bugüne ulaşan ve her an evrilen yenilenen ama en son hali en eski hali ile doğrudan ilintili bir beşeri dizge değil midir?