Etnik kimlik çatışmalarının ve milliyetçi hareketlerin insanı ve insana özgü her şeyi unutturduğu bir dönemde Melezliğe Övgü bize çok temel bir şeyi hatırlatıyor: "Doğal kimlik" diye bir şey yoktur; tesadüfen şuralı ya da buralı olan hepimizin kimliği karşılıklı alışverişe dayalı kültürel politik ve ideolojik bir kurgudan başka bir şey değildir. Çoğu zaman da bu kurgusal kimlikler savaşların çatışmaların soykırımların bahanesi olmuştur.
Temel amacı kimlik ideolojisine karşı mücadele etmek olan Melezliğe Övgü öncelikle kültür kavramını da kapsayan eleştirel bir analize girişiyor. Ardından kimlik taleplerinin ve milliyetçi hareketlerin çoğaldığı bir dönemde kimlik stratejilerinin nasıl oluşabildiğini analiz ediyor. Eser "ideolojik kültürcülük"ün eleştirisinin yanı sıra kültürler arasındaki ilişkilerin yeniden sorunsallaştırılmasını gerçekleştirerek kültürler arası yeni bir pedagojinin imkânlarını ve aşamalarını irdeliyor.
Kimlikler içine kapanmanın yarattığı sorunların çözümüne katkıda bulunmaya çalışan bu deneme seksenli yılların sonundan itibaren araştırma gruplarında sürdürülen çalışmaların özellikle Romanya ve Makedonya eksenli etkinliklerin ürünlerini de sergilemektedir. Makedonya'da "çok-etnili" bir üniversite kurma ve kültürler arası gerilimleri azaltma temel hedefinin de parçası olmuş bu eser bugünün Türkiye'sindeki kültürler ve etnik yapılar arası ilişkilere ışık tutucu niteliktedir.