sya küçük bir Anadolu köyünde dünyaya gelir. Gözlerini açtığında kirlenmemiş doğanın içinde bulur kendisini. Yaşadığı dünyanın yüzü ise daha farklıdır:
Çağa damgasını vuran sevgisizliğin çarpık anatomisi. İnsanın insana uyguladığı barbarlık yumağına saplanan suskun özgürlük çırpınışları. En yakınındakiler tarafından kadın bedeni ve ruhuna uygulanan taciz. Utanmaları gerekenlerin yerine yıllarca en kuytularda saklanmaya bastırılmaya çalışılan büyük bir suçluluk duygusu ve bu duygu içinde yaşamın her dönemecinde darbe alan bir kadın benliği. Kendi ellerinde canavarlaştırdıkları erkeklerin öteki kadınlara uyguladıkları şiddeti tuhaf bir hazla onaylayan ana kadınlar. İç dünyaya sığmayan cinsellik ve aşk sorgulamaları.
Asya özelinde vurgulanan kendi ülkesinde "Almancı" Almanya'da ise "Yabancı" sayılarak horlanan milyonlarca yaşam kesiti ve birbirine benzeşmeyen iki kültür arasında sıkışmışlığın sağır kulaklarca duyulmayan çığlıkları.
"Kumul tepelerin ufuklara savrulan siluetleri ardı ardına çakan şimşeklerle yalazlanıyor. Duyumsuzlaşıyor kulaklarım. Tam orta yerlerinden gürültüyle yarılıyor doğurgan bulutlar. Yağmura teslim oluyor suya hasret toprak. Başımı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum. Aman Tanrım! Bu bilindik yağmurlara benzemiyor. Kan yağıyor saçlarıma sağanak sağanak. Beyaz elbiseme damla damla düşen kan lekelerine bakıyorum. Hemen uzaklaşmalıyım buradan. Kaçmak istesem de kan damlalarından olduğum yere çivilenmişim sanki.
Kımıldayamıyorum."
Artık doğduğu ülke ve yaşadığı ülkenin ucuz emek edinimi kavgasında ucuz bir yaşam oyununun figüranıdır Asya.