Birkaç türlü yaklaşım var sorunlara bu kitapta. Biri doğruca dünya emperyalizm piyasasında Almanya'nın yeri ve payı; bir başkası bu yönde onun öbür güçlerle benzer yanlarıyla kendisine özgü yöntemleri ve nihayet değişik bir tarihi oluşum içinde Alman toplumsal sınıflarının özellikleri:
ne burjuvası öbür burjuva ne demokratı bizim bildiğimiz demokrat...
Birliğin gerçekleşmesinin çok öncesinden beri bir Pan-Cermen ideal vardı Prusyalının beyninde. Bu ülkünün somutlaşması ancak ilk ağızda Osmanlı mülküne el atmakla mümkündü. Gerisi kendiliğinden gelecekti. Böyle de yapıldı ve doğdu 'geleneksel dostluk'...
Ve bu dostlusun acı öyküleri bugün sahnelenen senaryoları.
Türk ve Alman toplumsal yapısının benzer ve değişik yanları Türk bilincinde oluşmuş Alman imajı irdeleniyor bu arada; birkaç tarihi belit de çıkıyor ortaya; XX. Yüzyılın son çeyreğinin Almanya'sının.
Moltke-Bismarck-Wilhelm-Hitler zincirinin bir uzantısından başka bir şey olmadığı Pan-Cermen programının günün koşullarının elvermesi oranında yürütülmeye ve 'geleneksel dostluk'un bu yönde bu kez Cumhuriyet Türkiye'siyle aynen sürdürülmeye çalışıldığı; 'Berlin-Roma Mihveri'nin şimdi 'Bonn-Ankara Mihveri' olarak canlandırılma çabası; sosyal görünümün Hitler'e iktidarı hazırlayan duruma bir hayli benzediği W. Brandt'ın 'Ortanın solu"ndaki sosyal-demokrasisinin bu eğilimin bir kamuflajından ibaret olduğu...
Çok hisse var alınacak bu kıssalardan.