Mu'tezile ekolü diğer din ve kültürlerle kaynaşma sürecinde fikrî yönüyle temayüz etmiş; akılcı özgürlükçü bireysel eleştirel ve sorgulayıcı din söylemini benimseyen ve geliştiren bir zihniyet olarak İslâm Düşünce Tarihi'ndeki yerini almıştır. Temel ilkelerini "usûlü hamse/beş esas" başlığı altında sunan ve kelamî-felsefî meseleler üzerinde derinleşen bu mezhep dinin ve dinî geleneğin ne olduğu ne şekilde anlaşıldığı ya da anlaşılması gerektiği nasıl yorumlanıp anlamlandırılabileceği konularında farklı bir metot takip etmiş ve karşılaştıkları sorunların çözümlenmesinde akılcı/rasyonalist bir tavır sergilemiştir. Mu'tezile düşünce sistemine ve metoduna bir standart getirme uğraşında İslâmî öğretinin yanı sıra Yunan felsefesinden de beslenmiştir. Bu çerçevede Bağdat kültür havzasından ve Beytü'l-Hikme'den önemli ölçüde yararlanan Mu'tezile Allah-âlem ilişkisi çerçevesinde cisim araz cevher ve atom görüşleri ile özellikle Eş'arîlik ekolü kelamcılarını ve İslâm düşünce sistemini etkilemiştir. Eş'arî'nin ve sonraki dönem Eş'arî düşünürlerin metinlerinde ve geliştirdikleri tabiat felsefesinde cevher atom ve araz gibi kavramların önemli bir yeri bulunmaktadır. Ekol bilimsel bilgiye dayalı iman anlayışı insanın aklı ve özgür iradesiyle gerçekleştirdiği her eyleminden sorumlu olacağı fikri imamet düşüncesi ve siyasete ilişkin tezleriyle İslâm düşüncesine ve insanlık tarihine önemli katkılar sağlamıştır. Ekol üzerine yaptığımız çalışmaların bir sonucu olarak daha önce iki kitap yayınlamıştık. Bunlardan İslâm Düşüncesinde Aklileşme Süreci -Mutezile'nin Oluşumu ve Ebu'l-Hüzeyl Allaf- isimli kitapta ilk Mu'tezilî fikirlerin teşekkül sürecini ve ekolün düşünce sistemini kuran Ebu'l-Hüzeyl Allaf'ın özellikle "beş esas"ın teşekkülündeki rolünü tespit etmeye gayret etmiştik. Bu eserde incelediğimiz kavramların olguların ve görüşlerin içinde bulundukları dönemin ürünleri olduğu gerçeğinden hareketle ekolün geçmişini olduğu gibi ve tüm çeşitlilik ve çelişkileriyle ortaya koymaya çalışmıştık. Ebu'l-Hüzeyl el-Allaf ve özellikle onun jenerasyonundaki diğer Mu'tezilî bilginler; diyalektik yönlerinin güçlü olması yabancı din ve kültürel unsurlara karşı mücadele vermeleri cedel ve tartışma ilmindeki müstesna yerleri tevhit ve adl esasları üzerinde yoğunlaşmaları gibi nedenle rden dolayı kelâmın teşekkülüne ve gelişimine önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Ebu'l-Huzeyl tevhit prensibi çerçevesinde Allah-alem ilişkisine değinmiş ve özellikle ilahî sıfatlar ilahî kudret cisim cüz'ün lâ yetecezza (atom) hareket sükun ehl-i cennet ve ehl-i cehennemin hareketleri gibi konularda dönemi için özgün olabilecek görüşler ortaya koymuştur. Onun Allah'ın makdûrâtının (takdir edilen şeylerin) sonlu olduğu ve insanın ahirette serbest hareket etme imkânından yoksun olacağı fikri Mu'tezile içinden de büyük tepki almıştır. Ebû'l-Hüzeyl adl esası ile ilgili olarak Allah'ın hakim alim olduğu ve ona şer ve zulm izafe edilemeyeceği şer-hayır iman-küfür taat-masiyet cinsinden yapılan fiillerin dünya ve ahiret sorumluluğunun insanlara ait olduğuna vurgu yapmış ve insanın sorumlu oluşunu akıl hür irade ve kendisine verilen potansiyel güce yani istitaa'ya bağlamıştır. Bu esas çerçevesinde kul için hayırlı ve elverişli olanın yani aslahı yaratmanın Allah'a vacib oluşu kudret istitaat haberin delil olabilmesinin şartları doğrudan ve mütevellid fiiller kalp ve organların fiilleri gibi konuları irdelemiştir. Bu bağlamda Mu'tezile'nin kelam metodundaki nassa bağlı kalmakla beraber akla da önem verme ve nasları akli çerçevede yorumlama tarzının Ehl-i Sünnet kelâmının oluşumuna hizmet ettiği ve sünnî kelamcıları da etkilediği söylenebilir