Hayat var; aşk da...
Hayatın küçük anları vardır. Bazen bir mutluluk ya da karanlıktan kopmuş küçücük bir ışık parçası gizlenmiştir bu anlara. Açığa çıkması için sevgi dolu ve tutkuyla yapılacak bir dokunuş gereklidir. Bu dokunuş yılların ağırlığını örtbas ederek sonsuz bir ışıltıyla doğacak güneşi müjdeler.
Işık Gürer' in ilk romanı Mine böylesi bir dünyadan sesleniyor bize. Çağımızın uzağında çoktan unutmuş olduğumuz duyguları benliğimize yeniden hatırlatırken şiirin arzuların gizlenmesi gereken tutkuların eşliğinde bir aşk hikayesine dönüşüyor. Eskinin yeniye arzuların tutkulara tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi "güzel ve iyi" olanın yanında onu çevreleyen karanlıkların da bulunacağı gerçeğine işaret ediyor.
Yüzyılın başında Bursa'nın bir köyünden İstanbul'a bir konağa gelin olan Mine çocukluktan bir anda kadınlığa ardından "hanımlığa" geçişin bütün sancılarını iç dünyasında yaşarken aynı değişimi ve sancıyı "doğum" la bir kez daha deneyimliyor.
Yazarın seçkin bir dili var. Hikaye 1910'ların İstanbul'unda bir konakta geçse de tarihsel arka plan küçük yaşam ayrıntıları ve insanın özü unutulmadan sayfalardaki yerini almış.
Işık Gürer yaşamı yeniden kurgularken gerçek olana biraz daha yaklaşmış.