O sırada Halide Fikriye'nin Ankara'ya gittiğini yeni öğrenmişti. Önümüzdeki hafta iş için Ankara'ya gidecekti. Dönüşte de Fikriye ile İstanbul'a dönmeyi planladı; çünkü Fikriye'nin Köşk'te huzursuzluk çıkarmasını istemiyordu.
Güzel bir bahar günüydü; ama Fikriye otel odasında çok bunalıyordu. Ellerini yumruk yapıp sıktı artık Ankara'da kalmak istemiyordu. Mustafa Kemal Paşa'ya veda etmek için Köşk'e geldi. Kapıdaki görevli Muzaffer Kılınç Latife Hanım tarafından tembih edildiği için Fikriye'yi kapıdan çevirdi; ancak genç kadın onunla tartıştı. Gürültüyü duyan Resuhi Bey yanlarına vardı. Genç kadının ısrarı karşısında onu yukarı kata çıkardı; ama bunu Latife Hanım gördü. Ortalığı yıkarak görevlilere bağırdı.
"Kovun gitsin bu kadını."
Görevliler Fikriye'yi kolundan çekerek dışarı çıkarmaya çalıştı. Kapı eşiğine gelen genç kadın aniden geri 103
döndü. Görevlinin elinde silahı görünce onu eline almaya çalıştı; ama kimse ne olduğunu anlamadan bir silah patlaması duyuldu sonra Fikriye yere yığıldı. Sol omzundan kan akıyordu. Apar topar memleket hastanesine kaldırıldı.
Mustafa Kemal olay yerinde olanlara ne olup bittiğini sordu; ancak hiç kimse ne olup bittiğini anlayamadıklarını söylediler. O Fikriye için endişeleniyordu. Doktorların yanına varıp;
"Fikriye için ne gerekiyorsa yapın" dedi. Ancak dokuz gün can çekişen genç kadın hayata tutunamadı.
Mustafa Kemal onun öldüğünü duyunca yığılıp kaldı. Beyninden vurulmuşa dönmüştü. Arada bir başı ağrırdı; ama bu acı haberle müzmin baş ağrısı her zamankinin iki katı oldu. O gün hiçbir işe elini süremedi. Köşk'teki odasına çekildi. Akşama kadar birileri gelip durdu. Paşa çok fazla kimse ile görüşmek istemediği için çoğu kişiyi geri gönderdi.
Bu arada Halide Edip de Ankara'ya yeni gelmişti. İlk işi Köşk'e gelmek olmuştu. Onun uzun yoldan geldiğini bilen paşa onunla çalışma odasında görüştü. Ertesi gün de Vatan Gazetesi'nde 'Köşk'te intihar" adlı haber ile Fikriye'nin ölümü duyuruldu halka.