Batı için Tarih boyunca Anadolu 'kayıp edilmiş topraklar' olarak görülmüştür. Bu sebepledir ki asırlar süren Haçlı Savaşlarının ardı arkası kesilmemiştir ve bu durum Batı'nın içine sindiremediği yenilgiyi ve sonuçlarını bir türlü kabullenemediği tarihi bir süreçtir. Dolayısı ile hemen her fırsatta Türkiye'nin önüne Batı lehine pek çok problem konulmakta ve sürdürülmektedir. 'Kötü yönetimle' suçladıkları ve 'kanser' olarak nitelendirdikleri Osmanlı tam altı yüz yıl çeşitli ırk ve dinden insanları bir arada yaşatmayı başarmıştı. Yıkılışı ise yine Batı'nın eseriydi. Önyargı ve kin politikalarıyla Birinci Dünya Savaşına girmiş ve bilindiği gibi kayıp etmiştik.
Bu kayıp etmişliğin ardından Batının iştahı daha da kabarmış adeta 'beklenen an' gelip çatmıştı. Wilson'un umduğu ve beklediği gibi artık Türkler haritadan silinecek duruma gelmişlerdi. İstanbul'un fethi ile el değiştiren yeryüzünün yönetimi onlara geçecek ve yeryüzüne Hıristiyan-Batı Medeniyeti hakim olacaktı. Hemen Anadolu'nun taksimi yapıldı. İtilaf devletleri tarla bölüşür gibi Anadolu'yu pay ediverdiler.
Ve Anadolu kendi kaderiyle baş başaydı. Türk Milleti Batılıların hiç ama hiç beklemedikleri yeni bir oluşuma Milli Mücadele oluşumuna kendisini hazırlıyordu. Anadolu'nun pek çok yöresinde Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri çeşitli çeteler ve silahlı vatan savunucuları gönüllü birlikler kuruyorlardı. Bütün Anadolu ile birlikte o günlerde Karadeniz'in küçük ilçesi Giresunlular da kendi çapında mücadeleye hazırlanıyordu. Bu küçük ama cürümünü aşan yerde olup bitenlere bir meydan okuma başlamaktaydı.