Deneyimli gazeteci Berat Günçıkan kitabın sunuşuna şöyle başlıyor: "Ortaokul birde olmalıydım mesleğimi seçtim ilk adımımı da belirledim. Gazeteci olacak cezaevine girip kadın mahkûmlarla röportaj yapacaktım. Hayat tersten işledi önce cezaevine girdim sonra gazeteci oldum." Nitekim Günçıkan'ın gazetecilik serüveni ortaokuldayken öngördüğü kendi hayat tahayyülüne uygun bir seyir izliyor. Hayat onu Adana'dan İstanbul'a Batman'dan Kars'a devletin ağır elinin izinin görüldüğü hemen her yere götürüyor.
Zaten Günçikan'ın bu kitapta derlenen ve hemen hemen yirmi beş yıla yayılan bir sürede yapmış olduğu haberleri ve röportajları biraraya getirildiğinde Türkiye'de hem solun tarihi hem de devletin sola uyguladığı şiddetin bir haritası çıkıyor ortaya. Bu haritada TKP'liler de var 12 Mart ve 12 Eylül darbesinin hayatlarını altüst ettiği insanlar da öyle ya da böyle Kürt hareketine katılanlar ile yakınları da.
Yapılan çoğu röportaj şiddet yaşanan süreçlerin dışında bütün bir hayatı da kapsıyor. Bu da devletin muhalifler kadar bütün toplumu sindirme bunun için de sürekli bir düşman yaratma arzusunu belgeliyor. Hayat öykülerinden çoğu kez yoksulluk baskı inat ve elbette direniş sızıyor.
Yoksulluk ve baskı zulmü unutturmuyor mücadele ve direniş ise umudu diri tutuyor... Dünyanın her köşesinde olduğu gibi Türkiye'de de...