Türkiye'de yaşanan son başörtüsü yasakları ve bunlara bağlı gelişmeler geleceğinin tarihi açısından oldukça anlamlı bir yere sahiptir. Bu tesettür müslüman toplumların geri kalışları için sürekli gerekçe diye öne sürülen kadınları tutsak hale getiren batıcılar için müslüman toplumlardaki "ilkelliğin ve taassubun" sorumlusu sayılan örtünme kuralı değil miydi? Öyleyse nasıl oluyor da kendilerine batılı anlamda serbest özgür ve modern olma alternatifi sunulmuş okuyan-yazan genç hanımlar tesettür uğruna okullarından veya işyerlerinden olmayı göze alacak kadar mücadele ediyorlardı? İslamî kılık-kıyafetin müslüman toplumlarda yeniden söz geçirir oluşu batılıların hangi hedeflerine zarar veriyordu da konuyu her fırsatta gündeme getiriyorlardı? Bu soruların cevabını yakalamak batı için elbette önemliydi fakat asıl bizim için önemliydi.
Tesettürün canlanışı her şeyden önce batının yerleşik "evrensel" gücüne karşı çıkan onun uluslararası düzenini tehdit eden kendine güvenli ve uzlaşmaz bir İslam'ın varlığını haber veriyordu. Böyle bir İslam Batılılaşmaya yöneltilmiş müslüman kökenli toplumlardaki hayat-dışı ve soluğu işitilmeyen İslam değildi. Bu yüzden batılı yetkililer İslami örtünün "irticai" bir simge olduğunu ileri sürdüklerinde bu görüş kısa zamanda halkı müslüman ülkelerde İslam'ın canlı gücünü sindirmeyi amaçlayan bir tavıra dönüşüyordu. Konuyu "Tanzimat'tan Günümüze Kılık Kıyafet ve İktidar" ilişkisi ekseni üzerinde inceleyen elinizdeki araştırma bizden cevap isteyen bütün bu soruların daha sorulmamış pek çok sorunun cevabını araştırıyor.