"İdeolojiler öldü" önermesi 20. yüzyılın ikinci yarısında formüle edildi. Bu tezin savunucularına göre mevcut paradigmalar işlemiyor vaatler ile gerçekler arasındaki makas her geçen gün biraz daha açılıyordu. "Ne yapmalı" sorusu böyle bir ortamda soruldu. Yeni sağ ile yeni solu besleyen kültürel ortam ve bu bağlamda eskiden köklü bir şekilde kopuş yine bu dönemde belirgin hale geldi. Kapsayıcı çözümler ve toplumcu kurtuluş düşüncesi bir kenara bırakıldı. Sağdan veya soldan kendi meşreplerine göre yeniyi arayan kesimler yeniyi oldukça eski bir yerde formüle ettiler. Böylelikle birey siyasal-sosyal teorinin merkezine yerleşti. Yeni solcu bireyi kimlik temelinde ele almayı tercih ederken yeni sağcı birey üzerinden piyasacı ideolojinin yerleşmesine katkıda bulundu. Ayrıca yeni sağ ve yeni solun yükselişe geçtiği postmodern konjonktür liberallerin muhafazakârlaştığı sosyalistlerin ise liberalleştiği bir ideolojiler karmaşasının kapısını araladı. Tüm bu süreçlerin arkasında ise refah devletinin ve reel sosyalizmin çöküşü yatmaktadır. Postmodern birey yalnız ve umutsuzdur. Yeni sağ ona sürekli haz peşinde koşarak ve yalnızca kendini düşünerek mutlu olabileceğini yeni sol ise mutluluğun başkalarını değiştirmeye çalışan totaliter bir uğrakta değil kendini gerçekleştirmeyi amaçlayan içsel bir durakta elde edilebileceğini salık verdi.