İflasın ertelenmesi adlı kitabımızın birinci baskısı yaklaşık on ay gibi kısa bir süre içerisinde tükendi. Kitabın birinci baskısının bu kadar kısa bir süre içerisinde tükenmesi konunun hala güncelliğini koruduğunun da bir göstergesini oluşturmaktadır. Bu süre içerisinde de iflasın ertelenmesi müessesesinin amacı dışında ve kötü niyetli olarak kullanıldığına yönelik eleştiriler devam etti. Bu düşüncenin bir sonucu olarak iflasın ertelenmesi müessesesinin kaldırılması gerektiği yönünde ciddi görüşler ortaya çıktı. Bu müessesenin kötüye kullanılmasının temelinde 2003 yılından önceki dönemlerde yeterince bilinmiyor olması ve buna bağlı olarak üzerinde yeterince bilimsel çalışma yapılmamış olması ve fazlaca Yargıtay incelemesine konu olmamış olmasının bir sonucu olarak; 2003 yılında 4949 ve 5092 sayılı Kanunlarla İcra ve İflas Kanununda yapılan değişiklerle hakime geniş bir takdir yetkisinin verilmiş olması yatmakta idi. Son sekiz yıl içerisinde biri yerel birisi de küresel olmak üzere karşılaştığımız iki önemli ekonomik kriz bir taraftan iyi niyetli borçlular açısından bu müessesenin varlığını zorunlu kılarken diğer taraftan da kötü niyetli borçlular için bu yola başvuruyu tetikleyici bir unsura dönüşmüştür. İcra ve İflas Kanununda 2003 yılında yapılan değişikliklerden bu yana geçen altı yıllık dönem incelendiğinde iflasın ertelenmesi müesse-sesinin yoğun biçimde bilimsel faaliyetlere ve Yargıtay incelemelerine konu olduğu görülmektedir. Bu ilginin bir sonucu olarak gerek doktrinde yapılan eleştiriler ve getirilen öneriler gerekse de Yargıtay kararları bu müessesenin şekillenmesinde ciddi ve olumlu yönde bir rol oynamıştır. Bu çerçevede kanımızca iflasın ertelenmesi müessesesinin tamamen kaldırılması yerine Yargıtay kararları ve doktrinsel öneriler de dikkate alınarak yapılacak bir kanun değişikliği ile ıslah edilmesi daha yerinde olacaktır. Bu bağlamda özellikle istinaf kanun yoluna ilişkin hükümler de yürürlüğe girdiğinde müessesenin varlığını devam ettirmesi menfaatler dengesine daha da uygun olacaktır.