Demokrasinin 'olmazsa olmaz' kuralı olan 'saydamlık'tan nefret edilen 'ülke çıkarı' denilerek 'zararlı' sayılan sistemlerde 'sanal'da denilen 'hayali gerçekçilik' tekliğini koruyor. Tek gerçek yukarıdakilerin beyan ve buyrukları olarak ortaya çıkıyor. Oysa hiçbir hal ve durumda 'gerçek tek değil' madalyonun bir de öteki yüzü var. Gerçeklerin 'teklik' doğrultusundan dikte edilidiği toplumlara işi ve insanlık dünyası karşısında ödevi doğruyu bulup aktarmak olan tarihçilerin görevi içinden çıkılmaz bir giriftlik haline geliyor. Dikte ettirilip 'genel doğru' ve 'tek gerçek' haline getirilen olaylar harmanında tarihçilerin gerçeği bulması hatta vardıkları sonuçları bakımından inandırıcı olmaları imkansızlaşıyor. Türkiye Cumhuriyet tarihinde doğrusu ve yanlışıyla iz bırakabilen başlıca kilometre taşlarından biri olan 'Turgut Özal vakası' da bu giriftliklerden biri olarak ortaya çıkıyor. Kimine göre tümüyle 'kötü' kimilerine göreyse 1940'lardan sonra ortaya çıkabilmiş 'en büyük yenilik girişimcisi' olan Turgut Özal'ın da dalgaları propaganda olan hayali bir denizde yelken açtığı görülüyor. Örneğin uğradığı suikastın önemli bazı ayrıntıları gibi..