1970'li yılların ikinci yarısı boyunca Türkiye'de yaşanan büyük alt üst oluştan en çok etkilenen şehirlerden birisi de Adana olmuştu. Kentin bu yıllardaki abartılı çatışmaya son derece elverişli coğrafi yerleşimini bir de 'delikanlılık' davranış kodları tamamladığında 12 Eylül darbesine giden süreçteki küçük çapı çoktan aşmış bir iç savaşın gerekli unsurları tamamlanmış sayilabilirdi. Giderek saflaşan insanlar arasındaki mücadele bölgenin kendi özellikleriyle birleşince ortaya son derece sert bir iklim ve bunun silaha yatkın insanlarının fütursuz savaşı çıktı.
Bu Kitap 20 yaşına bile basmamış Devrimci Yol saflarındaki bir Adana delikanlısının gözünden bir yazılı tarih anlatımı olarak da görülebilecek kitap ayrıca belki de benzeri olmayan başka bir şeye yataklık ediyor. Erdal Aykaç birincisi 1980 ortasında Adana Cezaevi'nden ikincisi de tekrar yakalanıp gönderildiği Kırşehir Cezaevi'nden 1988 yılında kendi ifadesiyle dünyanın en uzun tünelini kazarak kaçışını bütün detaylarıyla anlatıyor. Bu firarların aslında dışardan görüldüğünün aksine ne denli tesadüflerle iç içe yaşandığını tünellerin kazılış sürecini tünel kazım tekniklerini yaşanan aksilikleri ve nihayet ikinci firarından sonra ülkesini terk etmek zorunda kalmasının hüznünü bütün içtenliğiyle anlatıyor. Bu kısa zaman diliminde mücadele arkadaşlarının hafızalarında hala canlı yer tutan kimi isimleri de bulabilecek ve cezaevi yaşamı koşulları idamları istenen genç insanların duygularını Veysel Güney Ali Aktaş ve Mustafa Özenç'in idama gidiş süreçlerini Mustafa Özenç ve Ali Aktaş'ın idam gecelerini ve nihayet bu firarların kimi bilinmeyen detaylarını öğrenme imkanını bulabileceksiniz.
Sisler ardındaki bir dönemin genç bir militanın gözünden aralanmış perdesi soluksuz bir okuma vaad ediyor. Hüzün kararlılık hafıza tazelemesi ve belki de yitirdiği bazı arkadaşlarına bir saygı duruşu...