Osmanlı'nın yıkılmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti demiryollarını kendi toplumsal ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirmiş doğu-batı ve kuzey-güney arasında ana bağlantı noktaları oluşturmuş bu hatların yapımında daha çok ulusal sermayeyi kullanmış ve İkinci Dünya Savaşı'na kadar demiryollarını ulusal politikalarının temeline koymuştur. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise dünya ABD ve Rusya'dan oluşan iki kutuplu bir merkeze dönüşmüş Türkiye ABD tarafında yerini almış petrol ve buna bağlı otomobil kartellerine sahip bu ülkenin etkisi altında kalarak demiryolu politikasından vazgeçmiştir. Ayrıca 1970'lerden sonra yaşanan petrol krizleri ve demiryollarında yüksek hızlı tren uygulamalarının başlamasıyla Batı'da yeniden önemli bir değer haline gelen ve 21. yüzyılda küresel sömürünün tekrar aracı olmaya aday demiryolları 19. yüzyılda olduğu gibi gelişimin en önemli unsuru şekline getirilirken gerekli donanımdan büyük ölçüde yoksun Türkiye ise hızlı tren uygulamalarına geçmekte geç kalsa da küresel demiryolu ulaşım koridorlarında etkili bir biçimde yer alabilmek amacıyla çaba sarf etmektedir.
Yukarıdaki çerçeveye bağlı kalınarak bu kitap çalışmasında Batı'nın 19.yüzyılda demiryollarını nasıl bir sömürü aracı olarak kullandığına değinilmiş asıl konuyu oluşturan Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti'nde demiryolunun politik stratejik ve ekonomik etkileri siyasi coğrafya bağlamında ele alınmış demiryollarının yapıcı etkilerinden çok yıkıcı etkileri değerlendirilmiştir. Ayrıca 21. yüzyılda tekrar küresel devletlerin elinde gelişen demiryolları konusunda ve buna bağlı oluşturulmaya çalışılan demiryolu ulaşım koridorlarında Türkiye'nin nasıl bir çizgi izlemesi gereği üzerinde durulmuştur.