"Kış bittikten sonra hayvanlara bakılır rençberlik yapılırdı. Çoğunlukla mısır ekerdik. Yağmur bol yağarsa mısır iyi olurdu. Yağmazsa yoksulluk başlardı. Her şey havaya bağlı. Benim iki dayım vardı; İbrahim ve Halil. Dayılarımı çok severdim. Onlar da beni severlerdi. Kaya dibinde tarlası olanların birer sayvanı vardı. Yani kulübesi; ama kulübe dediğime bakmayın ?sadece bizi yağmurdan koruyan üstü kapalı bir korunaktı. Mısırlar sütlenmeye başlayınca geceleri sayvanlarda köylüler beklerlerdi. Mısırları beklemeseler ayılar mısırları yerlerdi. Dayımların da kaya dibinde tarlaları vardı. Halil Dayım beni de yanına alır biz de geceleri mısırları beklerdik.
Köyde yaşam şartları çok çalışıp azla yetinmeyi gerektirirdi. Üst baş giyecek için annem ketenden iplik yapardı. Ondan iç çamaşır yapardı. Çok zahmetli bir işti.
Yazın koyunları ve keçileri kırkarlardı. Köyümüzden altı kilometre uzaklıkta çay vardı. Biz oraya Uluçay derdik. Koyunları ve keçileri kırkmadan önce oraya götürüp çayda güzelce yıkardık. Ondan sonra da kırkarlardı.