Hanifi Avcı'nın işkence 'tezgâhından' geçmiş bir devrimcinin Anıları
İşkencecilerimin yüzüne bakıyorum. Evlerine gittiklerinde ne yaptıklarını düşünmeye uğraşıyorum. Ne yapıyorlar? Eşlerine çocuklarına nasıl davranıyorlar? Onların gözlerine bakarken bir eziklik duyuyorlar mı? Yoksa sol elle su içmemi engelleyerek günaha girmemi önleyen dolayısıyla da büyük sevap kazandığını düşünen bekçinin dediği gibi "Bunlar devletin üstüne yazılır!" diye mi düşünüyorlar? Akşam evlerinde eşlerine "Bugün bir çocuk geldi; falaka ters askı cop sokma falan hiçbir şey işlemiyor valla!" diyerek o gün yaptıklarından mı söz ediyorlar? En çok da çocukları var mı diye düşünüyorum. ... Ne düşünüyor onlar? Bunlar vatan haini müstahaktır diye mi düşünüyorlar yoksa yapmaz benim babam böyle şeyler mi diyorlar? Hangi çocuk babasının ne gerekçeyle olursa olsun işkenceci olduğunu kabul edebilir ki?
Daha önce yayınladığımız Yaşanmamış Sayılan Anılar'ın devamı olan bu yapıtında Mehmet Tepebaşı unutanlara ve unutturmaya çalışanlara inat 12 Eylül vahşetini okuru yer yer soluksuz bırakan bir çığlık-üslupla anlatıyor.