Mantıkçı pozitivizm elinde Occam usturası gibi olan tablo - dil anlayışı geleneksel teolojik düşüncede yıkıcı etkiye neden oldu. Çünkü o önce kişinin kutsalla kurduğu canlı ve içten bir ilişki olan dini bilgisel önermeler statüsünde ele almakla dinin özünü büyük ölçüde zedeledi. Ardından Tanrı kavramının olgusallık ölçütüne uymadığı metafizik bir kalıntı olduğu iddasıyla Tanrı hakkında konuşmanın imkanını inkar etti. Felsefenin görevinin bir dil teolojisi ortaya koymak değil de teolojik dil'in imkansızlığını göstermek olduğunu ileri sürdü. Teistlerin bu durumu kabul etmesi mümkün değildi. Onlar kendini kutsal kitaplarda bir kültürün diliyle somut biçimde tanıtan Tanrı'nın gizli ve bilinmez olmadığını gösterme yükümlülüğüyle karşı karşıya olduklarını düşündüler; Tanrı hakkında konuşmamızın totolojik olmadığını göstermeye çalıştılar. Bu amaçla lengüistiğin verilerinden ve modern mantığın temel ilkelerinden yararlandılar ve bir din dilinden sözedilebileceğini bu dilin kendine özgü nesnelliği ve olgusallğı olduğunu kanıtlamaya giriştiler. Bu kitabın mantıkçı pozitivistler ile teistler arasındaki gerilimin bütün aşamaları ve görünüşleriyle iyi anlatılmış bir hikayesi olduğunu; kendini bir iç eleştiri yapmak zorunda hisseden lengüistik felsefe karşısında yeni bir tutum belirlemeye çalışan geleneksel teizmin varlığını sürdürme çabalarının bir tasviri gibi olduğunu düşünüyourz.