Orhan Veli'nin "İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı"dizelerindeki gibi bu kez de ben Diyarbakır küçe lerinde sokak larında geziyorum. Siyah saçlı kara hübür gibi simsiyah gözlü on beş yaşınd terkettiğim çocukluğumu ararken onu şimdi de bu küçelerde ak saçlı bir okey olarak buluyordum. Acı evet "isot " tabir edilen en acı biber gibi acıydı gerçek. Bu kez sokaklarımızda ne gavur dum ne haço. Ne de Kürtlerin deyimiyle fılla. Ah keşke Yine buralarda bu diyarlarda bu sokaklarda bu örtme altlarında bu zobak larda bu beden kullik lerinde Demirciler Çarşısında Yemenicilerde Yoğurt Pazarı'nda Mardin Kapısı'nda Fiskaya'sında hep eskisi gibi bir "gavur parçası"olabilseydim.
Zaman... O acomasız zaman'ın elime tutuşturduğu minik teybimle sokaklarımızı gezerken üç yaşından belki de on üç yaşına kadar kızlı erkekli Kürt çocuklarının çemberine sıkışmış kafile halinde yürüyorduk. Onların adımbaşı" Okey good" "Good Okey" "Mani" "Mark" "Dolar" sözcükleriyle kimi zaman gülerek kimi zaman burunlarını çekerek bana seslenmeleri "isot" tan ta öte tuhaf burukluğa dönüşüyordu yüreğimde.