Türkiye'de "yöneten-yönetilen" ilişkisinin bir "uzlaşı" yerine bir "çatışma" ekseni çerçevesinde cereyan etmesinde artık bireysel ve toplumsal genlere nüfuz etmiş tarihsel-toplumsal kültürel dayanılmaz ağırlığı yüksek bir paya sahip olsa gerektir. Yazar kökleri; derin tarihsel toplumsal anlayış ve pratiklerde yatan yöneten-yönetilen ilişki biçiminin neden bir hukuk sujesi olarak "ferdi" ön plana çıkarıcı "toplum" temelinde değil de bir bloklar toplumu kurmak isteyen "devlet menfaati" ekseninde kurumlaştığını çok yerinde bir tercihle Şerif Mardin özelinde irdelemektedir. Çünkü Mardin'in kendisine has duruşunun bir tezahürü olan çalışmaları Türkiye'de hem yerleşik düşünüş ve davranış biçiminin hem de yerleşik muhalif söylemlerin kökleri Batıda olan bildik paradigmalarını boşa çıkarmakla kalmıyor aynı zamanda topluma kendi iç gerçekliğini veren toplumsal-kültürel ögeleri hem "yönetenler"in hem de "yönetilenler"in anlam dünyaları ve buna koşut davranış biçimleri temelinde okumaktadır.