Gökyüzünde kara kömür dumanın silindirik bir biçimde savura savura trenin ucu ilerilerden gözüktü. Geliyordu artık. Geliyorlardı. O aşinası olduğumuz düdüğünü o aşinası olduğumuz tiz tonlarda ara vermeksizin çalıp durarak.. Raylara doğru içgüdüsel olarak birkaç adım attı. Topukları havada başını olabildiğince yükseğe kaldırmış ayakuçlarının üzerinde yükselmiş trenin geldiği yönde bakıyordu. Trenciler raylara yaklaşanları geriye çekilmeye çağırıyor kollarıyla engellemeye çalışıyorlardı. Müşteri bekleyen faytoncular at arabacılar ve yolcu bekleyen ahaliyle ortalık epeyce kalabalıklaşmıştı. Hayret ki Said Ağa şu ana kadar yani beklediği süre zarfında kendini istasyonda hep yalnız hep tek başına sanmıştı. Şimdiyse nereden çıkmıştı bu kalabalık?