Yaşadığımız çağın çelişkilerini yansıtan bir resim: sürekli sıkılan ve yeni oyuncaklar talep eden obur büyükler ile hiç oyuncağı olmayan zamanından önce büyümüş aç çocuklar. Aynı dünyada bambaşka hayatlar; vitrindekiler ve çöplüktekiler... Bu resim Oburluk Çağı'nın hareket noktası.
Yıldız Silier geniş bir okur kitlesinin beğenisini kazanan Özgürlük Yanılsaması'ndan sonra okurların karşısına yine çok ilginç bir kitapla çıkıyor. Silier edebiyatın olanaklarıyla beslenen sade ve akıcı bir dille kaleme aldığı kitapta önce Kafka'nın bir öyküsünden yola çıkarak otoriteye itaatin nedenlerine özgürlüğü engelleyen içsel korkulara değiniyor "hayatın anlamı"na dair soruları ele alıyor. Ve yeni sorulara cevaplar arayarak ilerliyor: Mutluluk fetişizmi bireyselliğin gelişmesini nasıl engelliyor ve bireyciliği nasıl körüklüyor? Kant Marx Mill ve Sartre'dan ilham alarak eleştirel ve nesnel ahlaki değerlerin kavramsal çerçevesini oluşturabilir miyiz? Marx'ın yabancılaşmanın aşılması hedefiyle varoluşçuların sahicilik özleminin temelinde hangi farklı bireysellik anlayışları yatıyor? Postmodernizm farklı "akıl" ve "ilerleme" kavramlarını birbiriyle karıştırarak kapitalizmin yol açtığı yıkımları nasıl Aydınlanma'ya yüklüyor? Tarih içinde kadınların ana tanrıçalıktan paryalığa düşmesi ve "evcilleştirilmesi" nasıl gerçekleşti? Annelik deneyimlerinin "annelik ideolojisi"nin kısıtlayıcı etkisinden kurtulup özgürleştirici bir potansiyel içermesi mümkün mü? Narsist bireylerin özgürlüğü kuralsızlık ve sınırsızlıkla ilişkilendirmesiyle tüketimciliğin oburluğu erdem haline dönüştürmesi arasında nasıl bir bağlantı var? Dünyayı yöneten şirketlerin insanları da kendi suretlerinde biçimlendirmesiyle "deforme" olmuş bireylerin kaynağındaki "irrasyonel" sistem nasıl doğallaştırılıp görünmez hale getiriliyor?