Uzun yıllar önce daha genç bir lama iken Tibet'in başkenti Lhasa'da bilmediği devlet sırlarını açıklaması için Çinliler tarafından vahşice gözleri oyulmuştu. İşkence edilmiş sakatlanmış kör edilmiş acıları dayanılmaz hale getirilmiş bir külçe olarak şehrin dışına atılmıştı. İnsanlardan ve insan topluluklarından saklanarak dayanılmaz acıları ile yarı çılgın bir halde geceleri sürünüp ilerleyerek oralardan uzaklaşmıştı. Düşünüyor sadece düşünüyordu. İçinde kalan son yaşama ışığı ile kayalardan sızan bir yudu suyu bulabilmek umudu ile rastlayabildiği seyreltik otlar üzerinde dinlenerek yukarılara doğru tırmanıyordu. Zamanla en berbar yaralar kapanmaya yüz tuttu. Oyuk göz çukurlarındaki akıntılar durdu. Ama o daima yukarılara doğru kendine haksız yere ve delicesine işkence eden insan soyundan uzaklaşmak için tırmanmaya devam etti. Hava gittikçe seyrekleşiyordu. Artık yiyebileceği bodur çalı filizleri ve tutunabileceği otlar azalmıştı.