Edebî türler tıpkı canlı organizmalar gibi doğan büyüyen belirli bir ömür sürdükten sonra hayatiyetini yitiren varlıklardır. Ortaya çıktıkları tarihî süreçler içinde bulundukları coğrafyalar ve kültürler mensup oldukları edebiyatlar ya da edebî ekoller ne kadar farklı olursa olsun her birinin "tür" olarak belli bir kimliği
ve kendine has bir karakteri vardır. Bu durum onların birbirinden asla etkilenmediği anlamına gelmez. Zira edebî türlerin varlık alanı sanatın evrensel alanı ile örtüşür. Öyle olunca da türler sınır tanımayan ilerleyişleri ile asırlar boyunca dünyanın benzer kültürleri yaşatan coğrafyaları başta olmak üzere bir toplumdan diğerine geçerek zaman zaman da kendi içinde belirli değişimlere uğrayarak günümüze kadar ulaşmıştır.
Bugün artık yapılması gereken birçoğu klâsiklerimiz arasında yer alan bu edebî ürünleri "tür" adına belli başlıklar altında tasnif etmenin de ötesinde Divan edebiyatımızın kaynaklarından başlamak sûretiyle daha yakından tanımak olmalıdır. Bir zamanlar sanat estetik edebiyat ve kültür adına kısacası insanlık adına ortaya konulan bu metinleri ortaya çıkış gerekçeleri temsilcileri tür çerçevesinde kaleme alınan eserlerle bunlar üzerinde yapılan çalışmalara ışık tutacak çalışmaları yapmak bu kültüre mensup her aydının sorumluluğu olmalıdır.