Proust'un "Sanatın yüzde onu ilhamsa yüzde doksanı çalışmadır" sözünü doğrularcasına çalışa çalışa yaza yaza buldu kendi «hayâlhanesini».
Çok şey var hayâlhanesinde. Aşk ve tutku var elbette ama bir o kadar da sosyal patlamalar var. Ve kitaba adını veren hayal evinin yanında bir kelime daha var enigmatik esrarengiz ve tuhaf :
Çilekeş dervişler gibi gün saydığından mı "yüz-gün" dedi? Şairlerin ortak haleti ruhiyesi olan melankoliye kapıldığından mı "y-üzgün" dedi? Yoksa hayallerinin gemisinde yüzdüğünden mi "yüzgün" dedi?
Kitabı kapattığınızda hayâlhanesinden çıkma bir sürü hüzünlü metafor dolanacak beyninizde:
"Muhabbetine vurgun yemiş sevdası"
"müebbet takside böldüğü cümleleri"
"bembeyaz bir körlükle örttüğü pencereleri"
"zamandan hızlı akmış çocukluğu"
uzun süre yanıbaşınızda kalacaklar.