Bundan tam onbeş yıl önce İbiş'in Rüyası hakkında yazdığım bir eleştiri yazısında tiyatro dünyasını anlatan ne kadar az fiktif eserimiz olduğundan yakınmıştım. Sami Paşa-zade Sezayi'nin 'Pandomima' hikayesinden Sait Faik'in Kumpanya'sına Reşat Nuri'nun Son Sığınak'ından Haldun Taner'in Sersem Kocanın Kurnaz Karısı'na hatta Pınar Kür'ün Küçük Oyuncu'suna kadar geçen bir asırlık yelpazede handiyse bir elin parmakları kadar eseri bir çırpıda sıralamakta zorlandığımı hala hatırlıyorum. Sanatın dolambaçlı koridorlarını sanatçının yaratma oluşturma ve yorumlama çilesini problem edinmiş fiktif eserlerimizin azlığından yakınmakta haklıyım; çünkü bu kısırlık sanatı ve sanatçıyı sanatın ifade kapsamına alamadığımızın işareti gibi...