Sibel İnceoğlu Ölme Hakkı adlı çarpıcı kitabında yaşama hakkına yüklenen dini ve ahlaki değerleri tartışmaya açarak yirminci yüzyılın yükselen değeri özerkliğin yaşama hakkını sınırlayan bir hak olup olamayacağını sorgulamaktadır. Dini bakış açısı 'yaşamın kutsallığından' klasik laik bakış açısı 'yaşamın dokunulmazlığından' söz ederek yaşama hakkından kişinin kendi iradesi ile vazgeçmesini reddederler. Kişinin yaşamına özgür iradesi ile son verebileceğini savunan tez ise 'yaşamın niteliği'ni temel alır; bu teze göre yaşam katlanılmaz hale geldiğinde terk edilebilecek bir şeydir. Tıp bilimi ve kullandığı teknoloji modern insana yaşamı uzatabilme olanaklarını sunmuştur fakat diğer yandan bazı durumlarda ölüm uzun ve acılı bir bekleyiş haline gelmiştir. Bu tür olaylarda hasta yaşamının bu son bölümünde dayanılmaz acılara katlanmak zorunda kalmakta yakınlarının ya da hastane personelinin bakımına muhtaç olmakta zevk aldığı şeyleri yapamaz hale gelmekte ve yaşamına anlam kazandıran hemen her şeyden mahrum olmaktadır. Bu ölümü bekleyiş sürecine hastanın müdahale etme diğer bir deyişle kendi kaderini veya ölümünü belirleme hakkının olup olmadığı son otuz yıldır Batı'nın gündeminde yer alan bir tartışma konusudur. Batı'da bazı ülkelerde kabul edilen ötanazi uygulamalarını da örnekleyen ve tanıtan Ölme Hakkı adlı bu kitabın okuyucuya farklı bir bakış açısı sunacağını onu yaşam ve ölüm üzerine yeniden düşündüreceğini umuyoruz.