Bugün insan ilişkilerinin ayrışmaya başladığı bir dünyada yaşıyoruz. Akıl bedenin düşünce maddenin birey topluluğun kent kuşakları kentlerin kentler kırsal kesimin insanlık ise 'vahşi ve yola getirilmesi güç' olarak görülen doğanın karşısında yer alıyor. Böylesi 'yoksun' bir noktaya evrilmemizde en büyük pay sahibi olan ulus-devlet ise artık totaliter bir karaktere bürünmüş durumda. Politika kentsel ve katılımcı özünden kopartılıp 'devlet'e indirgenmiş yurttaşlar vergi mükellefi birer 'seçmen'e dönüştürülerek etkisizleştirilmiştir. Toplumsal sorunlarda söz sahibi olan bir zamanların aktif yurttaşı giderek eylemsizleşmiş düşünsel becerileri azalmış umursamazlığı artmış; bütün etkinliğini alışveriş moda dış görünüş ve kariyer gibi alanlarda göstermeye başlamıştır. Ne devletin ne de onun doğrudan uzantısı olan politik partilerin halkla 'doğrudan' bağı vardır artık. Demokrasi kavramının doğuşu ve gelişimine sahne olan kentler ulus-devletin yarattığı 'kentleşme' denen süreçte homojen mekanik ve kar hırsının her şeyin önüne geçtiği bir Pazar haline gelmiştir. Halk kültürü sentetikleşmiş; insan ilişkilerinde evlilik bir 'yatırım'a çocuk yetiştirme'iş'e hayat bir 'bilanço'ya idealler 'satın alınabilir şeyler'e yerleşimler ise 'işletme'ye dönüşmüştür.