Julian Barnes'ın 101/2 Bölümde Dünya Tarihi adlı romanı bildiğimiz alışageldiğimiz dünya tarihlerinden değil. Bir kere yapısını kuru ve kavramsal düşünceler değil o düşünceleri doğuran estetik yaşantılar oluşturuyor. İkincisi geleneksel bakış açılarından sapan alternatif bir tarih hatta deyim yerindeyse Doğa'nın gözünden muhalif bir İnsanlık Tarihi. Sonra ilginç bir şekilde kesirli artığı olan bir tarih. Nedir bu artık? Bu artık kitabın bir bölümünü ("Parantez") oluşturacak kadar önemli; çünkü Julian Barnes "aşk" kavramını çok bilinmeyenli Dünya Tarihi denkleminde olmazsa olmaz bir parametre olarak görüyor ve ona romanında son derece önemli ve anlamlı bir yer açıyor.
Barnes romanında o eşsiz ironisiyle bize olağanüstü çeşitlilikte öyküler anlatıyor ama her şeyden önce de sorular soruyor:
Nuh efsanesi bir tahtakurdunun bakış açısından anlatılacak olursa ortaya nasıl bir Tarih yorumu çıkar? Filistinli teröristler Akdeniz'de seyreden bir yolcu gemisini ele geçirip de taleplerinin yerine getirilmesi için yolcuları öldürmekle tehdit ederlerse Nuh efsanesi çağdaş zamanlarda nasıl bir yankı bulmuş olur? 16. yüzyıl Fransa'sındaki Mamirolle Köyü sakinleri haşaratı mahkemeye verirlerse karşımıza nasıl bir dava çıkar? İnsanlığın en eski düşlerinden biri düşünüzde uyandığınızı görmek ölümsüzlük konusundaki görüşlerinizde nasıl bir değişikliğe yol açabilir?
İşte Julian Barnes 101/2 Bölümde Dünya Tarihi adlı romanında bizlere bu denli değişik ama aynı zamanda da bu denli çok ortak paydaya sahip öyküler anlatıyor. Hayatta kalma ve aşk sanat ve gerçeklik gibi edebiyatın evrensel temalarını ele alıp Tarih'in farklı dönemlerinden değişik öykülerle bütün bu yaşantılar arasındaki derinlerde yatan koşutlukları yaşantı birliğini keşfetmeye girişiyor ve bunu yaparken de Kitabı Mukaddes'in dilinden argoya kadar çok geniş bir anlatım yelpazesi içinde ustalıkla kalem oynatıyor. Tabii bütün roman boyunca o eşsiz ironik üslubunun damgasını taşıyarak...