İlhan Başgöz'ün yazdığı makalede popüler kültür ve seçkin kültürü arasındaki gerilim Nasreddin Hoca fıkralarında incelenmiştir: Güldürünün ancak resmi seçkin kültürü dışında mümkün olabileceğini yazar. Aynı şekilde Popüler ve seçkin kültür ayrımında 'medeniyetin' ortaya çıktığını iddia eden Robert Munchenbled de her türlü ahlaksızlığın ve edepsizliğin cinsel karakterle birleşmesinden doğan bir popüler kültürün otoriteyi alt-üst ettiği dönemlerin karnavallarda geliştiğini yazmakta ve betimlemektedir. Batı'da güldürü Rönesans'tan sonra halk kaynaklarından alınarak yüksek edebiyatın bir türü olarak kabul edilmiştir. O halde rasyonele yer vermeyen bu atasözleri ve tekerlemeler ile fıkralar arasında yakınlıklar vardır. Bular ironik olanın mizahi olanın komiğin türleri olabildiği gibi tiyatro oyunculuğunun da Aristoteles'den beri gelen üç türüyle de ilintilidir. Nasreddin Hoca gibi Yunus Emre Kaygusuz Abdal gibi derviş şairler bizi güldüren hikayelerini anlatırlar. Hoca'nın hikayeleri de bu anlamda otoriteyi tiye alır onunla cesurca dalga geçer. Cinsel ilişkilerde hayvanlarla ve her türlü ademoğlu ile 'matrak' diyebileceğimiz bir ilişkiyi sezinleriz.