Günümüz Türkiyesi'nin güç ilişkileri Foucaultcu pratiklerin kuramlarından çok uzak yerlere taşımamaktadır bizleri; çünkü biyo-politika her anlamıyla toplumları denetim altına almaktadır: Hem hakim konumda duranlar ve medya tarafından alaşağı edilmeyi bekleyenler hem de izleyici konumundaki pasifleştirilmiş ve günün birinde magazinleşmeyi hayal eden "uysal bedenler". Siyasi ve iktisadi çıkar grupları arasındaki bu ilişkileri ve medya savaşlarını yoksa başka türlü çözümleyebilir miyiz? Biyo-politika bu alanda kendisini olanca hızıyla belirginleştirmektedir. Orhan Tekelioğlu'nun Foucault'nun sosyolojisini irdelerken ileri sürdüğü tez öznenin değil ben'in (kendinin) teknolojisinin modernleşmekten çıkan toplumlardaki sorunsalıyla ilgili gibi görünmektedir. Kendi kendine duyulan endişe kişiyi birey gibi modern kapatıcı pratiklere esir etmeksizin özne gibi bütüncül ve kurgusal hayallere maruz bırakmaksızın işleyen bir tecrübedir. Bu da bir tekillik pratiğidir özne değil olay olmaktan geçer. Bu başka bir deyişle oluş çizgisidir.
ALİ AKAY