İslam ümmetinin Kur'an'la ilişkisindeki kopukluk asırlar öncesine uzanıyor. Kur'an'a gösterilen ilgi onun şeklini tazimden öteye geçmiyor.
İslam'a olan duygusal yönelim vahyi ilkelerin kılavuzluğuna muhtaçken; bu yönelim vahiy dışı kaygılarla üretilen beşeri kültürlerin çekim alanınca kuşatılıyor ve kitlelerin dini kimliği bulanıklıktan kurtulamıyor. Bu bulanıklıkla net bir Kur'ani bilincin ve bağımsız Müslüman kimliğin oluşumu mümkün olamıyor. Toplumsal yaşamımızda da tevhid ve adaletin hâkim olduğu bir zindeliğin oluşumunu da engelliyor.
O halde nefsimizi arındırmamız kolektif bilinç ve tutumumuzu vahiy dışı kabul ve alışkanlıklardan tasfiye etmemiz gerekli. Aydınlığı arzulayan sahih bir toplumsal dönüşüm için bu görev Rabbimizin belirlediği ve bildirdiği temel bir yasadır. "Tasavvuf ve İslam" kitabı da bu amaçla kaleme alındı.
İbrahim Sarmış bu çalışmasında İslami disiplinlerin içine sızan tasavvuf literatürünün Müslümanlara teorik ve pratik alanda ne denli ilahi vahye uygun veya karşıt bir kültür aşıladığını nasslar ışığında irdeliyor. Özellikle muhkem nassları örten ve tevhidi bilinci bulandıran teorik / nazari tasavvufun önemli bir tahrif kaynağı olduğunu göstermeye çalışıyor.