Steven Paul Davies'in elinizdeki bu büyüleyici kitapta işaret ettiği gibi eşcinselliğin sinemadaki varlığı açısından oldukça ilgi çekici dönemler yaşıyoruz. Yazara göre Brokeback Mountain [Brokeback Dağı] anaakımda bir dönüm noktasıdır ve hepimizin bu yoruma katıldığı söylenemese de filmin temsil ettiği sıçrayışın büyüklüğü noktasında en ufak bir şüphe yoktur. Film eşcinselliğin bir sorun olarak işlendiği uzun ve rezil bir sinema geleneği içinde kendine yer açmıştır; aslında hiç tartışmasız biseksüel olmanın zorluklarına ilişkin bir filmdir. Öte yandan son derece güvenilir ve bütünüyle eril iki aktör arasındaki tutkulu aşkı anlatan bir anaakım filmin çekilebilmesi filme yönelik hiçbir ahlâki eleştirinin yapılmaması ve filmin aktörlerin kariyerlerine oldukça büyük katkı sağlaması (ki bunlardan birinin kariyeri trajik biçimde kısa sürmüştür) son derece dikkate değer gelişmelerdir; oyunculuğa başladığım dönem olan 35 yıl öncesi şöyle dursun bundan 15 yıl önce filmlerde yer almaya başladığım dönemde bu hayal dahi edilemezdi.
O günlerde her eşcinsel Bletchley Park'ta bulunanlar denli yetenekli uzman birer şifre çözücüydü. Bize mesaj gönderilirdi ve bizler de bu işaretleri okumayı üstü kapalı imayı çözmeyi ikinci bir anlamı çıkarsamayı bilirdik. Bunun heyecan veren bir yanı da yok değildi; ancak yetişkin erkek ve kadınlar açısından yaşamlarında bunu deneyimleyebilmenin yolu yoktu. Sonra yavaş yavaş bir şeyler değişmeye başladı. Bu değişim yasadışı öpüşmelerin değiş tokuş edildiği işkence gören psişelerin irdelendiği ve şimdileri eşcinsel mizahı olarak bilinen şeyin sergilendiği tiyatroda hâlihazırda başlamıştı bile. Filmler Davies'in belgelendirdiği üzere sorunlu bir mesele olan eş cinsiyete duyulan cinsel ilgi meselesine artan bir ustalık ve samimiyetle eğilmeye başladı: Schlesinger'in muhteşem Sunday Bloody Sunday ve Midnight Cowboy [Geceyarısı Kovboyu] gibi filmlerin eşcinsel topluluk üzerinde ne denli güçlü etki yarattığını tarif etmek oldukça güçtür. Bununla birlikte hâkim hava Mart Crowley'in ufuk açan bir cümlesiyle özetlenebilirdi ben kendimi böyle ifade ediyorsam... o halde The Boys in the Band filmini izle: 'Bana mutlu bir eşcinsel göster sana bir eşcinsel cesedi göstereyim.' Olağan eşcinsel erkek ya da kadını betimleme düşüncesi (tanımı gereği eşcinsel erkek ve kadınların geneli anlamında) halen son derece radikal bir düşünce olarak görülmektedir. Olasılık eşcinsellerin kendilerinin de bu düşünceye katkıda bulunduğu belirtilmelidir: eşcinsel olmak durumu çoğu eşcinsel bireyin kişiliğinin temelidir. Ve gerçek hayatta eşcinsel yaşamlar bir şekilde olağan olarak tanımlanmazdan önce pek çok toplumsal değişiklik yaratmıştır.
Simon Callow