"Bu Ortaköy canlı haraketli parıltılı bir köydü... Bu kadar Ermeniyi Yahudiyi Rumu Kıptiyi bir arada görmüşlüğün yoktu bir insanlar bu kadar iç içe burun buruna yaşamıyordu Arnavutköy'de iki! Havası suyu hadi çekinme söyle Mâlik atmosferi 'ambiance'ı başkaydı Ortaköy'ün... Yenikapı'da çanlar çalınır deniz kenarında yarı bele kadar suya batıp kilimler halılar yıkanır Lânga bostanlarında şarkılar türkülerle marullar yenir ramazanlar bayramlar 'biz de varız' diyerek ağırlıklarını adamakıllı koyarlardı. Bayramlık giysileriyle çocukları gezdiren süslü at arabaları atlı karıncalar kayık salıncaklar balonlar ramazan davulcuları Arnavutköy'de Ortaköy'de var mıydı? Arnavutköy sözüm ona ne kadar bir İngiliz kasabası misali suskun ve içe kapalı ise Ortaköy inadına o kadar hareketli gürültülü dışa dönük bir İtalyan bir İspanyol kasabasıydı. Kıptiler dışında yok yok onlar da içinde hemen herkes handiyse birbirini tanırdı." (s.28)
İşte bakışlarım o tanıdık yüzlerin arayışında...