Şâyet Alenka'nın kitabı klasik bir referans kitabı kabul edilmeyerek bir kenara konulursa bu basitçe akademik ve entelektüel çevremizin anlaşılması güç bir kendini yok etme iradesinin ağına düşmüş olduğunu gösterir.
Slavoj Žižek
Etik kavramı felsefe tarihi boyunca kendi mecrasındaki gelişimini sürdürmüştür ama ilk önce S. Freud ardından da J. Lacan tarafından "gerçekliğe döndürülerek" psikanaliz tarafından yeniden "kurulmuştur".
Gerçeğin etiği Gerçeğe doğru yönelmiş bir etik değil ancak etikte hâlihazırda işlemeye devam eden Gerçeğin (Lacancı anlamda) boyutunu görerek ve kabul ederek etiği yeniden düşünme çabasıdır ama aynı zamanda Freud ve Lacan psikanalizinin üstünde yükselen "modern etik"in hem etiği ve hem de iyi kavramını gündelik hayata uyarlamış olan absürdlüğünün eleştirisidir.
Bu bağlamda Gerçeğin Etiği efendinin söylemine dayalı etiği reddeden fakat etiğin nihaî ufkunun 'kişinin kendi hayatına' indirgenmesine dayalı yetersiz '(post-)modern' etik seçeneğini de aynı biçimde reddeden bir etiğe kavramsal çerçeve sunma çabasıdır.
Gerçeğin Etiği etik uygunluk ve İyi alanı arasındaki radikal ayrışımla aynı kapıya çıkan modern öznellik iddiasının umulmadık etik sonuçlarına odaklanmaktadır. Etiği kimi haz ya da kazanç hesapları zeminine yerleştirmeye çalışmak ya da bu hesabı Tanrı'nın Kendisiyle alışverişimizi kapsayacak şekilde genişletmeye çalışmak (bu dünyada ahlâklı davranmak bize cefâ çektiriyor olsa bile ölümümüzden sonra bunun için uygun bir şekilde ödüllendirileceğimizi umarak ahlâklı olmak yarar getirir davranışı) yanlıştır. Freud için olduğu gibi Lacan'a göre de insan öznesi sadece bildiğinden daha az ahlâklı değil aynı zamanda olduğuna inandığından çok daha ahlâklıdır: Ahlâkî eylemleri gelecekte alacağımız bir tür ödüle göz dikerek bazı faydacı hesaplar adına (yanlış biçimde) yaptığımızı düşünsek bile aslında "gerçeğin boyutu" içinde yer alan ödev uğruna tamamlarız.