Şiir tekil söylemlerin elitleştirici yanını ortaya koyan bir üst-dile değil bir başka- dil yaratımına tekabül eder. Hatta dilin yalnızca bir karşı çıkış olmadığı anarşist söylemsel yanının yeniden yapma ve zenginleştirme adına varolduğu söylenirken şiirin karşı-dil olarak tariflenmesine de belli ölçülerde karşı çıkılır. Yani bir diyalektik karşı çıkış varolan bir göstergenin karşısına verili başka bir göstergeyi çıkarmayı vaat ettiği için varlığın heterojen evrelerini ihmal etme riskini taşır. Her tekil söylem heterojen ve iç içe geçmiş kozmopolit yapıların o an içindeki görüntüsüdür. Dolayısıyla tekil söylemler karşı çıkışları olsa bile onu mutlaklaştıramayacak kadar farklı tipte süreçleri ortaya döken yaratıcı söylemlerdir.
Bir anlamda Foucaultcu heterotopya Deleuzecü yersizyurtsuzlaşma ile köksap (rhizom) ve Derridacı yapısöküm sadece felsefi aşkınlaştırıcı yapılar olmaktan çıkıp tekil olanın tekilliğinin içeriğini sorgulayan o tekilliğin ötekiyle ilişkisini ve bağlamını ortaya çıkarmaya soyunan çoğulluğun da tekilliğin keşfiyle mümkün olduğunu düşünen içkin-aşkın arasındaki varlıksal anlara bir gönderme niteliği taşır. Diyalektiğin ikili yapıları yerine çoğul yapıların çoğul bir düzenek içinde çoğul bir ilişkilenme gerilim ve bağıntıya girdiği polilektik yeni bir yapı oluşur böylece.
Şiirin belirli yapılara hapsedilmesini diriliğinin önündeki en büyük engel olarak gören Murat Üstübal'ın dizge dışı poetika arayışını yansıtan Dirim Kurgu günümüz Türk şiirindeki arayışların önemli bir boyutunu oluşturmaktadır.