Romanımızın kahramanı Meral'in günlüğünü okurken aşkın en yücesini fedakârlığın en büyüğünü bulacak tükenmeyen acılarını gün be gün ördüğü çilelerini ve günahkâr zevklerini göreceksin. Neşeye sevgiye mutluluğa susamışlığı hasret çeken yoksul gönüllerin yorulan vefalarını Yaradan'a isyanın şaşkınlığını ve sevgiden soyutlanmışlığını okuyacaksın.
1940'lı yıllardan başlayan ve 1980'lere uzanan bu yolculuk aslında siyasal gerilimlerin hem dünyada hem de ülkemizde yaşandığı yıllarda geçiyor. Belki arka planda ihtilâller toplumsal çalkantılar yaşanıyor ama romanı okurken bunlara tanık olmayacaksın. Sadece insan ilişkilerinin birbirimizi nasıl yoğurduğunu birbirimize muhtaç olduğumuz halde yalnız kalışımızı ve özellikle de erkek dünyasında kadınların nasıl duygularına ve arzularına hapsedildiğini göreceksin hatta anımsayacak ve düşüneceksin.
Romandaki olayların yüzyıllardır dünyanın birçok yerinde yaşanmış yaşanıyor ve yaşanacağını biliyorsun. Çünkü hükümetlerin değişmesi bir kızın üvey babası tarafından tacize uğramasını engellemiyor. Hiçbir ekonomik sistem erkeğin kadına uyguladığı şiddete engel olmuyor. Askeri darbelerin olması bir kadının asılsız dedikodulara maruz kalıp toplumdan soyutlanmasına engel değil. Teknolojik gelişmeler bazılarımızın sevgiden yoksun büyümemize engel olamıyor. Hiçbir toplumsal olay henüz kadının kendi içine hapsedilmesine bir çözüm üretebilmiş değil. Gardiyan kadın sorununa bir çözüm getirmiyor bunu apaçık ortaya koyuyor.
Ve belki hâlâ yapabileceğin bir şey vardır...