Eğer mesele kökten kavranılmış olsaydı görülecekti ki Türkiye'nin muhtaç olduğu şey herhangi türden bir "yol" değil ne türlü olursa olsun o yolda yürümesini mümkün kılabilecek "pabuç" idi.
Bu topraklarda eğer bir millet yaşıyorsa; bu milletin de bir kültürü var. Türk toplumu dediğimiz zaman çeşitli kültürlerin halitası sebebiyle oluşmuş bir bütünü kastetmiş olmuyoruz. Bilakis tek belirleyici kültürün şartlara bağlı olarak zaman içinde farklılıklar doğurmuş bulunduğunu farklı derecelerde temsil gücü kazandığını anlıyoruz.
Hangimiz önce değişiyor biz insanlar mı yoksa biz insanların içinde yaşadığı ortam yani dünyamız mı? Bence ikincisi. İnsanların değişmesi derken onların fiziki yapılarını akla getirmek istemiyoruz elbet. Yaptığımız karşılaştırma tek tek insanların zihin anlayış tarzıyla bu insanların her birinin muhatap olduğu zihin bileşkesi ortaklaşa anlayış arasındadır.
Dile getirmeye çalıştığımız kurallar uyarınca kısa vadede Türkiye'de bir yönetim değişikliği yapmanın imkânı ortadan kalkmıştır. Yepyeni bir hükümet veya yepyeni bir siyasi kadronun dünya sistemiyle yeni bir kontrat yapmak için önereceği hiç bir yeni madde yok. İktidara gelmek isteyen yeni ekip yürürlükte olan siyasi çizgiyi bir adım ileri taşımayı bile teklif etmeyecek. O halde restorasyonun gidebildiği yere kadar yönetim kendini pekiştirecek. Dünya sisteminin gereklerini yerine getirmeyen bir siyasi çizginin çizilen çerçevede yeri yok. Demek ki seçimlerin bizde uyandırdığı merak bir filmin veya bir romanın nasıl biteceğine duyduğumuz meraktan daha şiddetli olamaz.