Bir insan ölürken başka herkesin yaşıyor olması hayatın devam ettiğinin bilinmesi sıcak nefesin soğuk sona teslim edilmesi ruhun teslimiyeti anında hiç hoşa giden bir duygu değildi. Rehavete sokuyordu ruhu daralmışlığında.
Ölüm neden soğuktu böyle; sıcacık nefesleri sonlandırıyordu. Fakat ameli iyi olana hakkıyla Hak adına hayır yayana ölüm cefalı dünyadan kurtulup sefaya kavuşmak demekti. Bunu bilenler için ölüm soğuk gelmezdi. Alim'in yaşamı dünyaya serpilmiş bilcümle hayatta hep töhmet altında kalarak geçti sanılsa da; Alim hep koşarak hep kaçarak yaşamışsa da onu sevenleri biliyorlardı; Alim'in Allah'ın mağfiretine mazhar olacağını... Zira Alim canlılığı boyunca Rabbine naz niyaz etmekten bir an bile geri durmamıştı. Alim asıl doğru olan dünyanın ölümden sonraki hayatta var olduğunu çok iyi biliyordu. Bu gerekçeden olacak o soğuk ölüme umursamaz gibi gülümseyerek cevap vermek istedi. Ancak Rabbine günahkar bir kul olarak ulaşıyor olmanın utancıyla ölümle birlikte yüzündeki gülümseme isteğini de dondurdu. Alim Efe bu yüzden ölüme de gülümseyemeden gitti. Arkasında kalanları yasa boğarak... Gözlerini yaşa koyarak...
Dünya üzerinde ölümün kapısını çalmadığı kimseler yarınlardan bihaber yaşıyorlardı. Oysa dünyada ki görünen hayat "Sen yedin güllaç ben yedim bulamaç. Sabah kalktık sen aç ben aç." Esasındaydı. Oysa ahrete göçmüşlükte yani öteki gerçek olan dünyanın sofrasında bütün insanlar aç ve muhtaçtı. Allah'ın merhametinden medetle doymayı arzulayacaktı. Zira orada yenilecek olan güllaç değil günahın karşılığı ateşti.