Fizikçi kimyacı jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir eve sığınırlar. Ev sahibi konuklarına bir şeyler ikram etmek için heyetin yanından ayrılır. Hepsinin dikkati odadaki soba üzerinde toplanır. Soba yerden bir metre yukarıda altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair heyet arasında bir tartışma başlar. Her biri karmaşık tespitlerini öne sürer. Biraz sonra ev sahibi salona girer. Ona sobanın yukarıda olmasının nedenini sorarlar. Adam çaresizce ellerini iki yana açarak cevaplar: "Boru yetmedi de..."
Bazen gerçekler böyledir: basit açık ve ortada. Ama zamanla gerçekle aramıza teorilerden bir duvar örünce doğru bakış açısını kaybederiz. Ağaçlar yüzünden ormanı görememek gibi... Sınıfa bilgimizi tecrübemizi ve bedenimizi götürürüz. İlk ikisi kolay fark edilmez üçüncüsü her zaman ortadadır. Kitap akıllı tahtadan projeksiyon cihazından ve görsellerden daha işlevsel olan bedenimizi doğru kullanmanın olası hatalarımızı fark etmenin ve etrafımızdakilerin bedenlerinden dökülen mesajları anlamanın yollarını gösteriyor. Uzun pratik yanı eksik kitaplara hapsolmuş teorilerden çok; canlı ortada ve anlamlı olana bakmanızı hedefliyor. Daha öz bir ifadeyle sizi yormadan "yetmeyen borulara" dikkat çekiyor.