Dünyanın en güzel ve en zengin coğrafyalarından biri olan Anadolu'da yaşıyoruz. Tarih boyunca binlerle ifade edebileceğimiz görüşler dinler ve gelenekler yaşandı bu topraklarda.
Yine binlerle kabileler aşiretler ve kavimler boy gösterdi Anadolu'da.
Çok medeniyetler geldi geçti. Kendileri gitti ama adları şanları kaldı. Yaşadıkları mekânlardan sütunlar kaldı.
Büyük taşlardan yaptıkları lahitler kaldı.
Desen desen sütun başlarını birbirine bağlayan kemerler kaldı.
Dokuz kat üst üste şehir kalıntıları (Truva) kaldı.
İlk paranın basıldığı Sart kaldı.
Binlerce kişinin bir araya gelip eğlendiği tiyatro seyrettiği Aspendos kaldı.
Gemilerin hakiki zeytinyağlarını yüklediği anforaların özenle yerleştirildiği gemilerin zevkle yanaştığı liman kentleri Smirna Efes ve Foça kaldı.
Kendilerini dünyadan koparıp ibadetlerini huşu içerisinde yapmak için dağların böğründe inşa ettikleri Sümela Manastırı kaldı.
İlk Hıristiyanların samimi yakarışlarının ayinlerinin yankılandığı yeraltı şehirleriyle dolu Kapadokya kaldı.
Anadolu'ya koşarak gelen samimi insanların içten duaları kaldı.
İncil'de anlatılan kiliseler ve Meryem Ana'nın evi kaldı.
İnsan eliyle yapılan dünyanın en büyük kubbeli binası Ayasofya kaldı.
İpek yolunda kervanların rahatça gidebilmesi için dizi dizi taşlarla döşenmiş kral yolu kaldı.
İlk insan topluluklarından bize haberler taşıyan mağaralar kaldı.
Herkes geldi ve gitti.
Gidenlerden kalanlar ve kalanlardan bizim görebildiklerimiz hep aynı musikiyi söyledi.
Anadolu... Anadolu... Anadolu...
1071 yılının 26 Ağustos Cuma günü yeni bir şimşek çaktı Malazgirt Ovası'nda. Cuma namazından sonra Bizans ve Türk Orduları savaştı. Çakan şimşek arkadan gelecek ikindi yağmurlarının habercisiydi.
Bereket bolluk ve gökkuşağı renkleriyle saracak il il köy köy yepyeni bir milletin yepyeni bir medeniyetini haber veriyordu.
Orta Asya bozkırlarının yanık buğday tenli gökçe bakışlı hafif çekik gözlü olan Türkleri geldi.
Koşan atların nallarından çıkan ateşe ve arkada bırakılan toz dumana yeni bir tarih yazılacaktı.
Alparslan'ın açtığı kapıdan en Sünnîsi'nden en Alevîsi'ne en Kürdü'nden en Türkü'ne insanlar koşarak girdi.
Mezhepleri ırkları aşiretleri ayrı olan bir insan selinin tek ortak yönü vardı: Müslüman oluşlarıydı.
Başlarında Horasan Erenleri vardı.
Her aşiret dervişleriyle geldi dervişleriyle yurt tuttu...