12 Ekim günü dünyanın gözü kuzey Şili'deki bir bakır ve altın madenindeydi. 5 Ağustos'ta yani tam 69 gün önce San Jose Madeni'ne giren 33 madenci yerin 688 metre altında mahsur kalmıştı. Ve artık madencilerin kurtarılması için son hazırlıklar tamamlanmış herkes nefesini tutmuştu.
Dünyanın her yerinden gelmiş iki bin kadar gazetecinin gözü önünde birazdan Anka Kuşu adı verilen roket biçimindeki kapsül yavaş yavaş yerin altına maden ocağının dibine indirilmeye başlanacak ve 33'lerden Florencio Ávalos kayaların arasında sürecek on beş dakikalık bir yolculuktan sonra yeryüzüne çıkan ilk madenci olacaktı.
69 gün önce normal bir vardiya için aşağıya inen madenciler öğle yemeği için sığınakta toplandıklarında büyük bir göçük meydana gelmiş ve yerin 688 metre altında mahsur kalmışlardı. Yemek molası için sığınakta toplanmış olmaları ilk anda ölmelerini engellemişti ama şimdi de yerin dibine diri diri gömülmüşlerdi. Maden kazaları istatistiklerine göre hayatta kalma ihtimalleri yüzde 2 idi.
İlk 17 gün boyunca yaşayıp yaşamadıkları bilinmeyen 33 madenciye tam da yiyecekleri ve temiz suları tükendiğinde artık ölüme hazırlanmaya başladıklarında bir sondaj deliğiyle ulaşıldığında yerin derinliklerinden adeta başka bir dünyadan yeryüzüne gönderdikleri notta "Hepimiz sığınakta iyiyiz 33'ler" diye yazıyordu.
O andan itibaren dünya bu 33 madenciyi kurtarmak için seferber oldu. Ve sonuçta 69 gün sonra hepsi kurtarıldığında madenci aileleri ve Şili halkıyla birlikte dünya da tuttuğu nefesini bıraktı. İnsanlık tarihinin bu en ilginç en dramatik kazası mutlu sona ulaşmıştı.
Bütün bu süreç yüzlerce gazeteci tarafından izlenmişti ama en başından itibaren her şeyi içeriden izleyen toplantılara katılmasına izin verilen madencilerle ve kurtarma operasyonunu yöneten uzmanlarla bire bir görüşmeler yapan sadece bir gazeteci vardı: Jonathan Franklin. Şili'nin bu ödüllü ve deneyimli gazetecisi insanlık tarihinde bir başka örneği olmayan bu maden kazasını ve sonuçta gelen kurtuluşu kitaplaştırdı.